Hipertansiyon nedir ?
Hipertansiyon nedir ?

Atardamarlar; kalpten çıkarak vücuttaki tüm organlara temiz (oksijence zengin) kan taşıyan damarlardır. Bilim dünyasında bu damarlar arter ismiyle anılır. Kanın tüm vücuda yeterince iletilebilmesi için belirli bir basınca ihtiyaç vardır. Bundan dolayı atardamarlar, kılcal damar ve toplardamarlardan basınç olarak daha yüksektir. Damar duvarları bu basıncı tolere edebilecek kalınlığa sahiptir. Damarların iç yüzeyini tek katlı yassı epitel doku olan endotel tabaka çevreler.
Herhangi bir sebepten dolayı kanın atardamarların duvarına yaptığı basıncın normal seviyenin üzerine çıkmasıyla hipertansiyon yani yüksek tansiyon oluşur. Normal seviyeyi aşan bu basınç, damarların genişlemesine sebep olur. Bu genişleme zamanla atardamarların kalın yapısının incelmesine ve ileri dönemlerde bu incelmiş tabakanın atardamarlardaki basınca dayanamayarak hasar görmesine hatta yırtılmasına sebep olur. Atardamarlar tüm vücudu dolaşan damarlar olduğundan burada çıkan herhangi bir aksaklık, genel sağlığı baştan sona olumsuz etkiler. Özellikle kalp, beyin ve böbrek gibi hayati organlardaki damarlarda basınçtan dolayı hasar oluşursa; kalp krizi, beyin kanaması, felç, böbrek yetmezliği gibi çok ciddi komplikasyonlar gerçekleşebilir. Bundan dolayı damarlardaki fazla basıncı düşürmek ve normal seviyeyi daima korumak hayati önem taşır.
Hipertansiyon neden olur?

Damarlardaki kan basıncının yükselmesindeki birincil (primer) sebep “genetik“ sebeplerdir. Genetik yatkınlık hipertansiyonun gelişmesinde etkin roldedir. Bu durumdaki kişilerin yemeklere tuzu çok atması, alkol-sigara kullanması, gereğinden fazla kiloya sahip olması ve hareketsiz bir yaşam tarzını seçmesi genetik şifrelerde gizli kalan hipertansiyon gerçeğinin hızlı bir şekilde su yüzüne çıkmasına sebep olur.
Hipertansiyona sebep olan ikincil (sekonder) etmenler şunlardır:
- Endokrin Hipertansiyon: Hormonlara bağlı olan hipertansiyondur. Hormonlar vücut içi fonksiyonları uyaran maddelerdir. Bu maddelerden herhangi birisinin eksikliği ya da fazlalığı tüm vücuda olumsuz anlamda etki eder. Bu olumsuzluk ilk önce dolaşım sisteminde kendisini gösterir. Genellikle pek çok hormonun üretiminden sorumlu olan böbrek üstü bezlerde ve tiroid bezlerinde bir sorun çıktığında beraberinde hipertansiyon yaşanır. Örneğin böbrek üstü bezleri tarafından salınan adrenalin (korku/heyecan) hormonu kan basıncını arttırma etkisindedir. Bu hormonun salınımı devamlı hale geldiğinde uzun vadede hipertansiyon hastalığının gelişmesine sebep olur. (Panik atak hastaları risk altındadır.)
- Böbrek Kaynaklı Hipertansiyon: Böbreğin görevi; kanla taşınan üre, ürik asit, kreatinin gibi atık maddeleri süzerek vücuttan uzaklaştırmak ve işe yarayacak olan maddeleri vücuda geri kazandırmaktır. Beyinden sonra en çok kullanılan ikinci organ olma özelliğindedir. Böbreğin iç-dış dokularında ve bulundurduğu damarlarda çıkan problemler kanın yeterince arındırılamamasına sebep olur ve aynı zamanda vücut bazı maddelerce fakirleşir. Kan bu durumdan olumsuz anlamda etkilendiğinden dolayı atardamarlar içerisinde yüksek basınç oluşturur. Hipertansiyon ile böbrek hastalıkları birbiri ile etkileşim halindedir. Birinin olduğu yerde diğeri de mevcuttur.
Hipertansiyon belirtileri

Hipertansiyon hastalarının %70’i hiç belirti yaşamazlar. Belirtileri yaşayanlar ise dikkate almazlar. Bu da günden güne organların yıpranmasına ve hastalanmasına sebep olur. Birdenbire geçirilen beyin kanamaları ya da kalp krizleri, belirti vermeyen ya da belirtileri dikkate alınmayan hipertansiyonun sonucudur. “Gizli düşman” olarak da anılan hipertansiyon, ancak tansiyon ölçüm cihazları ile takip altına alınabilir. Hipertansiyon hastalarının %30’luk kısmında şu belirtiler görülür:
- Enseden gelen baş ağrısı (En tipik hipertansiyon belirtisidir. Beyin damarları genişlediğinden dolayı bu durum görülür.)
- Baş dönmesi ve bulantı (Denge ve bulantı merkezleri beyinde aynı yerde olduğundan birisi diğerini tetikler.)
- Bulanık görme (Görme merkezleri de kan damarlarındaki yüksek basınçtan etkilenir.)
Tansiyon ölçümünü kimler yaptırmalı ?

Doktorlar 30 yaşından itibaren tansiyon ölçümü yaptırmayı tavsiye eder. Günümüzde gerek yeme tarzı, gerek hareketsiz yaşam, gerekse stres faktöründen dolayı çok erken yaşlarda da hipertansiyon görülebilmektedir. Özellikle ailede genetik yatkınlık durumları varsa ebeveynlerin çok daha erken yaşlardan itibaren çocuklarının tansiyonunu takip altında tutmaya başlaması gerekir. Tansiyon ölçümünün doğru çıkması için şunlara dikkat edilmelidir:
- En az yarım saat çay, kahve ya da sigara içilmemiş olmalı.
- En az 10 dakika oturulmalı
- Migren atakları ya da panik atak oluşmuşsa bu atakların geçmesi beklenmeli (Bu anlarda tansiyon ciddi şekilde çıkar.)
- Bir yere yetişme telaşında olunmamalı. (Mümkünse müsait ve sakin bir zamanda ölçülmeli.)
Bu şartlar sağlandıktan sonra tansiyon ölçüldüğünde değerler normal çıkmışsa bir dahaki tansiyon ölçümü 1 sene sonra yapılabilir; ancak normal değerlerin biraz üstünde çıkmışsa her gün ölçüm yapılarak tablo oluşturulmalıdır. Doktor bu tabloyu değerlendirerek tedaviye gerek olup olmadığını belirleyecektir.
Tüm dünyaca kabul gören bir normal tansiyon standardı vardır. Sağlıklı kişilerde büyük tansiyon 120 mmHg, küçük tansiyon ise 80 mmHg olarak kabul edilir. Bu ortalama tüm ırklar, uluslar ve cinsiyetlere göre belirlenmiş bir ortalamadır. 135/85 mmHg ölçüsünün üzerine çıkan tansiyonlar hipertansiyon kabul edilir. Ortalamalar bunu gösterse de her bünyede tansiyonun normal aralığı değişebilir. 120/80 mmHg ölçüsü bile kimi bünyelerde hipertansiyon olarak kayıtlara geçebilir.
Hipertansiyon tedavisi

Hipertansiyon tedavisinde hem doktora hemde hastanın kendisine sorumluluklar düşmektedir. Doktor hipertansiyonun altında yatan sebebi araştırmakla ve ona uygun tedaviyi belirlemekle sorumludur. Normalde doktor hipertansiyon için tek bir ilaç yazar ve bu yeterli gelir; ancak hipertansiyonu oluşturan ikincil sebepler tespit edilirse (böbrek hastalığı, guatr, hormonal sebepler) 2 ya da 3 ilaçla bu tedavi sürecini belirlemesi gerekebilir. Hastalara düşen ise; doktorlarının ilaç, beslenme ve hayat tarzı talimatlarına muntazam şekilde uymaktır.
Eğer hipertansiyon ciddi boyutlarda değilse, hastalar beslenmelerinde ve hayat tarzlarında bazı değişiklikler yaparak ilaç kullanmadan tansiyonlarını 10 mmHg ölçüsünde düşürebilirler:
- İdeal kiloya dönmeye çalışmak (Verilen 1 kilo bile tansiyonun dengelenmesine yardımcı olur.)
- Her gün egzersiz yapmak (Egzersizler atardamarların elastik yapısını koruyarak basınca karşı dirençli olmasını sağlar. 15 günlük düzenli yürüyüş periyodu oluşturulursa 15 günün sonunda tansiyonun dengelendiği görülecektir. Ağır egzersizler tavsiye edilmemektedir.)
- Yemeklerin tuzunu azaltmak (Yemeklere sonradan tuz eklememek, tuz oranını ayarlamanın mümkün olmadığı ambalajlı ya da işlenmiş gıdalardan kaçınmak; peynir, zeytin, turşu gibi tuz oranı yüksek gıdaları mümkünse tuzunu gidererek tüketmek yararlı olacaktır.)
- Mevsiminde tüketimi tercih etmek (Mevsim dışı sebze-meyve üretimlerinde kullanılan hormonlar, vücudun doğal dengesinin şaşmasına sebep olabilir.)
Bu değişiklikler tansiyonu dengelemek için yeterli gelmezse, doktorlar bu durumda damarların ve organların yıpranmasını önlemek adına tansiyon ilacı yazarak tedaviye başlayacaktır.
Tansiyon ilacı zararlı mıdır ?

Tansiyon ilaçlarının karaciğere zarar verdiği söylenir; ancak bu yanlıştır. Karaciğer, böbrek, beyin, kalp gibi hayati organlar bu ilaçlar ile koruma altına alınır. Hipertansiyon ile uzun süre yaşamak ve tansiyonu düşürememek organlara çok daha fazla zarar verecektir. Hipertansiyon ilaçları ile, son 15-20 sene içerisinde beklenmedik kalp krizi, beyin kanaması, felç, böbrek yetmezliği gibi komplikasyonların gelişme sıklığı %10 oranında düşürülmüştür. Tıp dünyasında bu önemli bir orandır.
İlaçlar konusunda tedirgin olan hastalar için doktorlar tarafından iki farklı ilacın aynı kapsülde verildiği de olur. Hastalar kendi sağlıkları için tamamen doktorun talimatlarına uymaya ve hayat tarzını olumlu yönde değiştirmeye çaba harcamalıdır. Kulaktan dolma sağlık teorilerinden yola çıkarak tedaviyi reddetmemelidir.
Hipertansiyon hastalarının beslenme düzeni

Hipertansiyonda en önemli faktör sodyum faktörüdür. Tuz; sodyum (Na) ile klor (Cl) elementlerinin birleşiminden oluşan bir maddedir. (NaCl) Sodyum maddesi değişik elementlerle bileşik yaparak doğadaki canlı cansız pek çok varlığın yapısına katılır. Tuzsuz olarak tüketilen sebze, meyve, et gibi organizmaların içerisinde bile bir miktar sodyum; yani tuz vardır. Hiç tuz kullanmadan bu besinler günlük alınması gereken tuz ihtiyacını karşılar. Tatlı olduğunu bildiğimiz bisküvi benzeri gıdaların içerisinde bile sodyum benzoat maddesi kullanılmaktadır. Yemeklere tuz eklememe konusunda ısrar edilmesinin sebebi budur.
Dünya Sağlık Örgütü, günlük tüketilmesi gereken tuz miktarının 5 grama; yani 1 çay kaşığı miktarına denk geldiğini açıklamıştır. Ancak ülkemizde günlük tüketilen ortalama tuz miktarı 18,5 gramdır. Ülkemizin genel ağız tadı tuzlu gıdalara alışık olduğundan, tuzu tamamen terk etmek oldukça zordur. Doktorlar bu durumlarda hastalarına azaltarak bırakmayı tavsiye eder.
Beyaz peynir, salamura ürünleri, konserve ürünleri, salam, sucuk, sosis gibi işlenmiş aşırı tuzlu gıdalar beslenme düzeninden tamamen çıkartılır. Günümüzde fırınlarda ekmek yapılırken kullanılan tuz oranı standardı yasal olarak düşürülmüş vaziyettedir. Öncelikle %2 oranından %1,5 oranına, daha sonra da %1 oranına çekilmiş; ancak maalesef denetimler sonucunda çoğu fırıncının bu standarda uymadığı görülmüştür. Bundan dolayı hipertansiyon hastalarının kendi evlerinde ekmek yapmaları ve tuz oranını fazlasıyla düşük tutmaları tavsiye edilir. Kişiler yaklaşık 3 hafta içerisinde tuzsuz tüketime alışmaktadır.
LDL ismindeki kötü kolesterol de damarları tıkayarak kan basıncının artmasına sebep olur. Özellikle günlük hayatta pasta ya da böreklerde fazlasıyla kullanılan margarinin LDL oranını arttırdığı bilinmektedir. Margarinler plastik benzeri maddelerdir. Hücrelere uyum sağlayan bir yapısı olmadığı için vücutta değerlendirilemez ve zamanla damarlarda birikim yaparak tıkanmalara sebep olur. Doğal tereyağı tercih sebebi olmalıdır; çünkü tereyağı hücrelerle uyumludur ve hücreler bunları değerlendirebilir. Ayrıca hücre zarı yapısına katılarak kontrolsüz hücre bölünmelerinin (kanserleşmenin) önüne geçer; ancak bir diğer hipertansiyon sebebi olan obezitenin önüne geçebilmek için yararlı da olsa bu tip gıdaları kararında tüketmek gerekir.
Hipertansiyon için hangi bölüme başvurulmalıdır ?
Kendisinde hipertansiyon olduğunu keşfedenlerin, bu hastalığı yaşıyor olduğundan şüphe edenlerin ve genetik yatkınlığı olanların Dahiliye Bölümüne başvurarak genel kontrol yaptırması gerekir. Ölçümlemeleri değerlendirip hipertansiyon tanısı koyma, altında yatan sebepleri belirleme ve tedavi sürecini başlatma yetkisi İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanlarına verilmiştir. (Nefroloji; böbrek hastalıkları ile ilgilenen bilim dalıdır.)
Yüksek tansiyona ne iyi gelir diye araştırdım. Sarımsaklı limon kürü önerdiler. Her gün içmeye gayret gösteriyorum. Tansiyona iyi geliyor deniliyor. Benden başka deneyen oldu mu ?
Hipertansiyon ile ilgili mevcut bilgiler için teşekkür ederim. Ancak sitenizde yer almasını istediğim bir konu daha var.
Tansiyonu ne düşürür ile ilgili yapılması gerekenler nelerdir ? veya yüksek tansiyona ne iyi gelir ile ilgili gereken besinler nelerdir ? gibi konularda yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyoruz.