Biyokimya tahlilleri nedir ?
Biyokimya tahlilleri nedir ?
Biyokimya tahlili ya da biyokimya testi konusunu daha iyi anlayabilmemiz için öncelikle biyokimya nedir sorusunun cevabını bilmemiz gerekir. Biyokimya, canlı dokuları oluşturan maddeleri ve o maddelerin fonksiyonlarını inceleyen bilim dalıdır. Gelişmiş ya da basit her türlü canlının kendine göre bir kimyası vardır ve hepsi biyokimyanın konusudur. Canlı dokularından ayrıştırılan her maddenin o canlının fonksiyonlarında çeşitli görevleri bulunmaktadır, hepsi bir denge halindedir. Bu dengedeki en ufak bir bozukluk ardı sıra gelen pek çok sorunu doğurur. Bazen de herhangi bir sorundan dolayı bu denge bozulur.
Biyokimya tahlili ise, canlılardaki bu kimyasal dengenin ne durumda olduğunun araştırılması için geliştirilmiş bir tetkik yöntemidir.
Biyokimya tahlili niçin yapılır ?
Biyokimya tahlilleri bir Kan tahlili çeşidi olup; vücuttaki madde dengesizliğini, bu dengesizliğin ne anlama gelebileceğini ortaya koymak için vardır. Kan dokusu vücuttaki her türlü fonksiyonun yürütülmesinden sorumludur. Her türlü kimyayı bünyesinde barındırdığından vücudun durumu hakkında önemli fikirler verir. Biyokimya tahlilleri en önemli kan tahlillerindendir.
Yaygın olarak görülen pek çok hastalık bu test sayesinde ortaya çıkmaktadır. Genellikle metabolik ve endokrin (hormonal) bozuklukların değerlendirilmesinde kullanılır. Ayrıca yaşamsal maddelerin eksikliği ya da fazlalığı vücudumuzdaki organların nasıl çalıştığı hakkında da doktorlara fikir sunar. Bu da farklı organların kanın kimyası üzerindeki etkisinin bir göstergesidir.
Biyokimya testleri
Biyokimya tahlili yaptırmak isteyen bir kişi öncelikle Dâhiliye Bölümüne başvurur. Dâhiliyede görev alan doktor şikâyetleri dinledikten ve muayene ettikten sonra düşüncelerini netleştirmek için kişileri Hematoloji Laboratuvarına gönderir. (Bknz : Hematoloji tahlilleri)
Hastanın iç kol bölgesindeki damardan enjektör yardımı ile cam tüplere birer miktar kan alınır ve etiketlenir. (Etiketleme işlemi istenilen kan sonucunu çıkartmak içindir. Karışıklığı engeller.) Etiketlenen bu tüpler incelemeye gönderilir ve sonuçlar aktarılır. Bu sonuçlarda kanın içerisinde bulunan maddeler ve bu maddelerin normal aralıkları verilmektedir. Normalin altında ya da üstünde çıkmış değerler koyu renkte görülür. Normal aralıklar; kadın, erkek, yetişkin, çocuk, yaşlı, hamile ya da tek böbreklilere göre farklı ayarlanır. Biyokimya kan testi sonuçları aşağıdaki şekilde çıkmaktadır.
Tahlillerde hangi kan sonuçları çıkmaktadır ?
Üre: Proteinli gıdaların tüketiminden sonra vücut metabolizmasının bu proteinleri parçalaması sonucu oluşan ve vücuttan uzaklaştırılması gereken bir atık maddedir. Üre karaciğerden üretilir ve böbrekten süzülerek dışarıya atılır. Bu iki organın her ikisinde ya da birisinde bir sorun oluştuğunda kanda üre dengesi bozulur.
Böbrek, kalp ve sindirim hastalıkları, bilinçsiz diyet, kas kaybı ve az su tüketimi kanda üre yoğunluğunu fazlalaştıran etmenlerdir. Üre yüksekliği kadar üre düşüklüğü de bir sorunun göstergesidir. Protein fakiri beslenmek ya da karaciğerin proteinleri sindirememesi kanda üre miktarının düşük çıkmasına sebep olur.
Ürik Asit: Proteinli gıdaların içerisindeki pürin maddesi vücutta parçalanarak ürik asite dönüşür. Oluşan ürik asitler bir süre sonra böbrekte süzülerek dışarıya atılır. Böbreğin fonksiyonu bozulduğunda ya da vücut fazla susuz bırakıldığında ürik asitler dışarı atılamaz hale gelir ve kanda fazlasıyla ürik asit birikir. Ürik asitler sivri uçlu kristal yapılardır. Kemik dokularında biriktiğinde kemiklerde enfeksiyon oluşturarak Gut hastalığına sebep olur. (Bknz : Gut hastalığı nedir) Ürik asit her insanın vücudunda bir miktar bulunmaktadır.
Bu maddenin vücutta olması gerekenden düşük seyretmesi çoğunlukla proteinin yetersiz tüketilmesine yorulur. Aynı zamanda Hipertiroidi, MS hastalığı, Fanconi Sendromu, Wilson Hastalığı, aşırı antiüretik hormon salınımı da ürik asit düşüklüğüne sebep olur. Ürik asit arttırıcı ya da azaltıcı etki yapan ilaç kullanımları da ürik asit seviyesine etki etmektedir.
Kreatinin: Kaslara enerji sağlayan kreatin maddesinin atık ürünüdür. Kreatinin de kan ile taşınıp Böbrek tarafından süzülerek dışarıya atıldığından böbreklerin fonksiyonu kandaki kreatinin seviyesini de belirlemektedir. Su, böbreğin çalışmasını doğrudan etkilediğinden vücudu susuz bırakmak kreatinin maddesinin vücuttan uzaklaştırılmasının önüne geçmektedir.
Vücuttaki kas oranının yüksekliği kreatinin seviyesine etki etmektedir. Erkeklerdeki kreatinin oranı kadınlara göre oldukça fazladır. Tek böbrekli kişilerde kreatinin maddesinin “minimum” değeri, normal kişilerin minimum değerinin 2 katından daha fazladır.
HDL-LDL-Trigliserit: HDL iyi huylu; LDL ise kötü huylu kolesteroldür. HDL değeri ne kadar yüksek ise kalp damar hastalıklarına ve kansere yakalanma ihtimali o kadar düşüktür. HDL damarlarda biriken kolesterol plaklarını temizler ve o kolesterolleri karaciğere taşır. HDL oranı kimi zaman normal sınırların üzerinde seyretmektedir. Aşırı uçurum farkı olmadıkça bu durum korkutmamalıdır, aksine sevindirmelidir. LDL de karaciğerde üretilen bir kolesteroldür. Normal sınırları aştığında damarlarda kolesterol plakları oluşturur; ancak normal seviyelerde seyrederse damar sağlığını korur, omega 3 gibi vücut için önemli yağların damarda taşınmasını sağlar. (Bknz : hdl kolesterol nasıl yükseltilir)
Trigliserit de vücutta önemli bir enerji kaynağıdır. Tüketilen yağlar ve harcanamayan kalorili gıdalar vücutta trigliserit olarak depo edilir. Normal seviyesi vücut fonksiyonu ve günlük aktiviteler için gerekli olan enerjiyi sağlar. Fazlası ise karaciğer yağlanması yapar, dolaşım sistemi hastalıkları doğurur. Bu da ciddi hastalıklara zemin hazırlar. ( Akromegali, Karaciğer ve Böbrek Hastalıkları, Cushing Sendromu, Polikistik Over Sendromu, Hepatit, Lipodistrofiler…)
AST ve ALT: Karaciğer enzimleridir. Karaciğerdeki hasarların tespitinde bu enzimlerin oranlarına bakılır. Ancak bu iki madde böbrek, kalp, iskelet kası, alyuvar ve pankreas gibi başka dokularda da bulunduğundan sadece karaciğer sorunlarında ortaya çıktığı söylenemez. Vücutta AST ve ALT oranındaki fazlalık doku hasarının ciddiyetini ortaya koymaktadır. Doktor bu oranlarda yükseklik gördüğünde ilgili tüm organları çeşitli yöntemlerle görüntüleyerek asıl sorunu ortaya çıkarır ve tedaviye başlar.
Fosfor: İnsanın vücut ağırlığının %1’ine denk gelir. Kalsiyumdan sonra vücutta en çok bulunan madde çeşididir. Pek çok hayati fonksiyon fosfor ile sağlanır. Değerlerindeki düşüklük ya da yükseklik akıllara ilk önce böbreği getirmektedir; ancak pek çok hastalık bu duruma sebep olabilmektedir. Fosfor bizim genetik kimliğimizi taşıyan DNA ve RNA’nın temel yapıtaşlarındandır. Tüm organlarda (özellikle kemik, diş ve sinirlerde) ve tüm vücut fonksiyonlarında (dolaşım, sinir iletimi, boşaltım…) etkin role sahiptir. Fosfor onarma ve güçlendirme özelliklerindedir.
Kanda yüksek oranda fosfor bulunması tiroid, böbrek, karaciğer hastalıkları; doku ve hücre yıkımları (toksin etkisi yapar), iltihap oluşumları göstergesi olabilir. Fosfor düşüklüğü ise; besinlerle alınan fosfor miktarının böbrekle atılan fosfor miktarından az olması anlamına gelir. Fosfor az ya da çok tüm organların yapısına katıldığından eksikliği kemik hastalıkları ve sinirsel iletim yetersizliği başta olmak üzere pek çok sağlık sorununu doğurmaktadır.
Albümin-Total Bilirubin-Direk Bilirubin: Albümin; gelişim ve onarımda yardımcı bir proteindir. Karaciğerde üretilir. Bilirubin de karaciğerde üretilmektedir. Bu maddelerin düşüklüğü ya da yüksekliği karaciğer hastalıklarının ya da safra kanallarındaki bir problemin habercisidir. Bilirubin kırmızı kan hücrelerinin parçalanması sonucu ortaya çıktığından kanda bilirubin fazlalığı kan hücrelerinin bir sebepten yüksek oranda hasar gördüğünü de gösterir. Hepatit hastalıklarında da bilirubin oranı yüksek görülür.
Kalsiyum-Sodyum-Potasyum: Kalsiyum vücutta oranı en çok olan maddedir. Kas, iskelet ve sinir sisteminde önemli bir rolü vardır. Doğrudan ya da dolaylı olarak pek çok vücut fonksiyonuna etki etmektedir. Özellikle böbrek, ince bağırsak ve pankreas sorunları kalsiyum değerlerinde dengesizliklere sebep olmaktadır. Sodyum maddesi de kalsiyum gibi neredeyse tüm vücut fonksiyonlarına etki etmektedir.
Kasların kasılmasını, sinirlerin doğru bir şekilde bağlantı kurmasını ve vücut sıvısının dengelenmesini sağlar. Bu iki maddenin vücutta gereğinden fazla bulunması, akıllara gelebilecek her türlü hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Özellikle kemik, sinir ve kas hastalıkları bunların başında gelir. Potasyum da özellikle kas sistemine etki etmektedir. Kalp de buna dâhildir. (Kalp istemsiz çalışan bir çizgili kas sistemidir.) Hayati fonksiyonlar için önemlidir. Kalsiyum, sodyum ve potasyum fazlası böbrek yolu ile dışarıya atılır. Bu maddelerin oranı yükseldiği zaman özellikle böbrek sorunlarından şüphelenilir.
Amilaz-Kreatin Kinaz-Kreatin Kinaz-MB: Amilaz nişastayı şekere çeviren enzimdir. Pankreas ve tükürük bezlerinden salgılanır. Genellikle pankreas hastalıklarında bu oran yükselebilmekte, karaciğer hastalıklarında ise düşebilmektedir. Kreatin kinaz (CK) ise vücut enerjisini sağlayan enzimdir. Pek çok doku ve organdan üretilir. Kas iltihaplarını/hasarlarını tespit etmede bu maddenin oranı çok önemlidir. Bu hasarlar genetik olabileceği gibi; virüs ya da bakteri kaynaklı da olabilmektedir. Ağır egzersizler de kasları zorladığından kreatin kinaz seviyesi artacaktır.
Kreatin kinaz-MB de farklı dokularda üretilir ve kreatin kinazın 3 formundan birisidir. Vücutta düşük oranda bulunur. Kalp kasından salgılanır. Kalp kasında hasar oluştuğunda veya kalp krizi meydana geldiğinde kanda kreatin kinaz-MB oranı yükselir.
Total Protein: Kan dolaşımımızda bulunan albümin ve globülin proteinlerinin toplamını ölçmek için kullanılmaktadır. Total proteinin yüksek miktarlarda olması karaciğer ve böbreğin fonksiyonlarındaki bir bozukluğa işaret etmektedir. Düşük olması ise yetersiz beslenme durumunu düşündürür.
Bazen vücutta protein emilimini engelleyen hastalıklar da oluşmaktadır. Mide ve incebağırsaklar protein emilimi sağlayan organlardır. Bu organların yapısı bozulduğunda da total protein oranı düşük çıkabilmektedir.
Demir-Demir Bağlama Kapasitesi : Demir; kırmızı kan hücrelerinin yapısına katılan ve kana kırmızı rengini veren en önemli maddedir. Bu madde “Fe” simgesi ile ifade edilir. Demir içerikli besinlerle çok beslenmek, vücudun çok fazla demir emilimi yapması, iltihaplar ve genetik kan hastalıkları dokularda demir birikmesine ve kan tahlilinde demir seviyesinin yüksek çıkmasına sebep olur. Proteinden uzak bir beslenme tarzı da “demir eksikliğini” doğurmaktadır. Demir eksikliği genelde yetersiz beslenmeye işaret etmektedir.
ASO-CRP-RF: Aso tahlili, vücutta gelişen enfeksiyonun hangi etkene bağlı olduğunu anlamak için yapılır. ASO; vücuda giren “streptokok bakterisi” ile savaşmak için üretilen bir antikordur. Bu bakteri vücuda girdikten 5 gün sonra ASO değeri kanda yükselir ve 3 hafta içerisinde en yüksek seviyesine ulaşır. Tedaviden sonra enfeksiyon geçse de yaklaşık 1 yıl boyunca ASO değeri düşmez. CRP (C-reaktif protein) karaciğer tarafından üretilen karmaşık bir proteindir. CRP değeri enfeksiyon, kanser ya da ciddi iltihaplanmalarda yükselmektedir.
RF (Romatoid faktör) bağışıklık sistemi tarafından salgılanan bir proteindir; ancak bakteri ya da virüslere değil, sağlıklı dokulara saldırma özelliğindedir. Sağlıklı kişilerde RF üretimi görülmez. RF miktarının vücutta artmış olması, bağışıklık sisteminin normal çalışmadığına işaret eder.
Sansar salvo dinleyip biyokimya notu okuyorum. Kafa iyice bok oldu ya. Back to 2010, elimde fen bilimleri kitabı yerine biyokimya notu.
Çok canım sıkılıyor. Biyokimya sorusu çözelim istersen?
Biyokimya dersinden geçmişim. Şuan diplomaya bir adım daha yaklaştım.
Kız kardeşim hayatında hiç çalışmadığı kadar biyokimya çalışıyor. Umarım dersten geçer de ruh ve sinir hastalıkları hastanesine bulaşmayız yarabbilalemin.
Türk sanat müziği eşliğinde biyokimya çalışmak da uykuya dahil mi ?
Bilim dergisi okuyorum. Kız tavlamak için mi okuyorsun diye soruyorlar. Lan Türk kızı dergi ile mi tavlanır. Kıza biyokimya desem, “Biyo kim ya” der.