Aids nedir ?
AIDS; HIV virüsünün sebep olduğu bir hastalıktır. “Acquired Immune Deficiency Syndrome” olarak ifade edilen AIDS; “Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu” şeklinde dilimize çevrilmiştir. Bu hastalık ilk kez 1981 yılında fark edilmiş ve o andan itibaren araştırmalar devam etmiştir. Bağışıklığa etki eden bir hastalık olduğundan dolayı oldukça tehlikeli ve öldürücüdür. Bilindiği üzere bağışıklık sistemi ya da immün sistem bizi virüs, bakteri ya da mantarlara karşı koruyan bir sistemdir. En basitinden en çetinine kadar tüm mikroorganizmalarla savaşır ve çoğu defa biz bu savaşı hissetmeyiz. Bağışıklığımızın çeşitli sebeplerle düşmesi ile hasta oluruz. Bu durum normal insanların başına zaman zaman gelirken; AIDS’li hastaların başına sık sık gelir. Çünkü bu hastalıkla beraber bağışıklık devamlı bir zafiyet içerisindedir. En basit virüsün bile etkileri bu kişilerde şiddetli yankı bulur; ölüme götürebilir.
AIDS hastalığı Amerika Birleşik Devletlerinde daha yaygın görülmektedir. Ülkeye birçok farklı ülkeden göçmenlerin gelmesinin ve cinsellik konusunda fazlasıyla özgürlük tanınmasının bunda etken olduğu düşünülür.
Bu hastalık edinilmiş bir hastalıktır. Yani genetiğimizde böyle bir hastalık mevcut değildir. Çeşitli sebeplerle hastalık sonradan bulaşır ve kişi bu hastalığı edinmiş olur. Ailede AIDS’li hastaların olması yalnızca bulaşma ihtimalini arttırdığı için risk oluşturur. Onun dışında ailede AIDS hastası var diye bende de olabilir diye düşünmek yersiz olur. Yalnızca kişilerin çok iyi korunması gerekir.
HIV nedir ?
HIV; Human Immunodeficiency Virus ifadesinin kısaltılmışıdır. Yani “İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü” anlamıyla dilimize çevrilmektedir. HIV hastalığı şeklinde bir ifade yanlış bir ifadedir. Çünkü HIV bir hastalık çeşidi değil, hastalığa sebep olan; kişinin bağışıklığına olumsuz yönde etki eden çetin ve inatçı bir virüs türüdür. Vücuda HIV virüsünün girmesi ile vücut sisteminde antikor oluşur. Bu antikorlara ise Anti-HIV denir. Yani bu virüs vücut savunma sistemini devreye girdiren bir antijendir. HIV vücutta 2 hafta gibi çok kısa bir sürede hemen aktif hale gelebileceği gibi, çok uzun yıllar boyunca herhangi bir şikâyet hissettirmeden de kanımızda dolaşabilir. Bu yüzden oldukça sinsi bir virüstür. Vücudunda HIV taşıyan herkes AIDS hastasıdır demek de yanlıştır. Ömür boyunca HIV virüsünü taşıyıp AIDS olmadan yaşayan vakalar da vardır.
Bununla birlikte “her AIDS hastası vücudunda HIV taşır” ifadesi doğru bir ifadedir. Bu yüzden AIDS testi ile HIV testi ifadelerini aynı anlamda kullanmanın sakıncası yoktur.
Kanında HIV virüsünü taşıyan kişilere HIV-pozitif; taşımayanlara ise HIV-negatif denir. HIV virüsünün varlığını sürdürebilmesi için kan dolaşımına dâhil olmaya ihtiyacı vardır. CD4T kan hücreleri bağışıklığa ciddi destek sağlayan kan hücreleridir ve HIV virüsü en çok bu hücreleri ele geçirir. HIV, CD4T kan hücrelerinin içerisine girerek çoğalır ve bu hücreleri zarara uğratır. Bu da kanda CD4T miktarının azalmasına sebep olur. Dolayısı ile bağışıklık sistemi bu olumsuz durumdan fazlasıyla etkilenir ve zamanla yıkıma uğrar. Bu yüzden en erken evrede HIV tarama testlerini yaptırmak ve HIV aktivitesinin önüne geçmek çok önemlidir. Elisa testi HIV tespitinde en çok bilinen ve en yaygın kullanılan tarama testidir denilebilir.
AIDS belirtileri nelerdir ?
AIDS hastalığı bağışıklık yetersizliği yaptığından dolayı etraftaki pek çok fırsatçı enfesiyona kolaylıkla yakalanmaya sebep olur. Bu enfeksiyonlarda genellikle nezle, soğuk algınlığı, grip gibi hastalıkların belirtileri gözlenir. İlk aşamalarda görülen AIDS hastalığı belirtileri şunlardır:
- İştahsızlık ve ciddi kilo kaybı
- Kolay yorulma, halsizlik
- Yüksek ateş
- Uzun süren ishal
- Makatta ve ağız bölgesinde gelişen yaralar
- Gece Terlemesi
- Uzun süren diyare (ishal)
- Öksürük
- Koltuk altında, boyunda ve kasık bölgesinde şişme (lenf bezlerinin şişmesinden dolayı oluşur. Lenf bezleri vücudun bağışıklık mekanizmasıdır.)
- Özellikle bacaklarda ve kollarda gelişen siyah-mor renklerdeki deri lezyonları (Kaposi sarkomu)
Listelenen bu belirtiler çok uzun süreler bu şekilde devam edebilir. Ancak tabloya farklı enfeksiyonlar da eklendiğinde AIDS’li hastanın durumu çok daha ağırlaşabilir.
AIDS hastalığını yaşayanların pek çoğunda Pneumocystis carinii mikroorganizmasından kaynaklanan pnömoni (zatürre) görülmeye başlar. Bu mikroorganizma çoğunlukla hayvanlarda hastalık yapar. İnsanlarda ise şu durumlarda hastalık yaptığı görülür:
- Prematüre doğmuş bebeklerde (Gelişimini tamamlayamadan doğmuş olan çok küçük bebeklerdir.)
- Yetersiz beslenme durumlarında (Beslenme yetersiz olduğunda vücut direnci düşebilir ve vücut enfeksiyonlara açık hale gelebilir.)
- Zekâ geriliğinde (Gelişim problemleri yaşayanların enfeksiyonlara açık olduğu görülür.)
- Bağışıklığı baskılayıcı ilaçların kullanımında
- Vücut direnci kırılmış kişilerde (AIDS; bağışıklığı ve vücut direncini bertaraf eden bir hastalıktır. Bu yüzden bu hastalarda pnömoni çok yaygın görünür.)
Kadınlarda aids belirtileri
AIDS belirtileri kadın ve erkeklerde biyolojik özelliklerine göre farklı şekillerde yankı bulabilir ancak büyük resme bakıldığında sonuç aynıdır. 1981 yılından itibaren fark edilmiş ve araştırmaları sürdürülmüş olan bu hastalığı tamamen yok etmenin yolu günümüzde bile henüz bulunabilmiş değildir. Bu günün şartlarında sadece ilerlemesini durdurabilmek, ömrü uzatabilmek ve hayat kalitesini arttırabilmek mümkün olmaktadır. Bu yüzden vücuda alınan HIV virüsü AIDS hastalığı yapıp bağışıklığı tamamen yok etmeden önce önlem almak çok önemlidir. Aksi takdirde bağışıklık tamamen yok olduğunda ölüme kadar varabilen oldukça zorlu bir süreçle yüzleşmek kaçınılmaz olur.
Kadınlara has olan AIDS belirtileri şunlardır:
- Adet düzensizliği ya da anormal adet kanaması
- Çok şiddetli yaşanan vajinal mantar ya da enfeksiyonlar
- Genital herpes ya da genital siğil
- Sebepsiz baş ağrıları
- Jinekolojik problemler (Örneğin; rahim ağzında oluşan tahribatlar veya tümörler)
AIDS belirtileri erkek hastalarda testis ya da peniste gelişen komplikasyonlarla kendisini gösterebilir. Bütün bu belirtiler bambaşka hastalıkların da habercisi olabilir. Kesinleştirmenin tek yolu ilgili sağlık kuruluşlarına başvurarak muayene ve test yaptırmaktır.
AIDS nasıl bulaşır ?
AIDS’in bir virüs tarafından oluşturulduğu ve bulaşıcı olduğu 1983 senesinde Dr. Montagnier tarafından Paris/İnstitut Pasteur’da bildirilmiştir. AIDS’e sebep olan HIV virüsünün en yaygın bulaşma şekli pek çoğumuzun da bildiği üzere korunmasız cinsel ilişkidir. Özellikle pek çok partnerle cinsel ilişki yaşıyor olan ya da pek çok partnerle cinsel ilişki yaşamış birisiyle temas halinde olan kişiler HIV virüsünden haberdar olduktan sonra kendilerine de bulaşmış olabileceğinden endişelenirler ve akıllarına genellikle şu tip sorular gelir:
- AIDS nasıl bulaşır?
- AIDS bulaşma yolları nelerdir?
- AIDS bulaşma ihtimali yüzde kaçtır?
- AIDS hemen bulaşır mı, yoksa HIV pozitif kişilerle çok sık birlikte olunduğunda mı bulaşır?
- AIDS öpüşmeyle bulaşır mı?
- AIDS tükürükle bulaşır mı?
AIDS genellikle cinsel birleşme yoluyla bulaşır. Bu virüsün vücutta aktif hale gelebilmesi için kan dolaşımına girebilmesi gerekir. Erkeklerden kadınlara bulaşma ihtimali kadınlardan erkeklere bulaşma ihtimalinden çok daha fazladır. Bunun sebebi ise kadınlardaki vajen mukozasının virüslerin kana geçişine daha elverişli olmasıdır. Vajen çeperinde ufak yarıklar mevcuttur. Bu yarıklar ise virüslerin tutunmasını ve kan dolaşımına aktarılmasını sağlar. Erkeklerin cinsel organında ise virüs geçişine imkân tanıyan bu yarıklar kadınlardaki kadar çok olmadığından ve arındırmak daha kolay olduğundan erkeklere bulaşma ihtimali kadınlara oranla daha düşüktür.
- Genital organda ülser (yara) oluşması,
- Daha önceden bu organların başka mikroorganizmalarca enfeksiyona uğraması ve tahriş olması,
- Kadınların adet döneminde olması
- Bazı kimyasal maddelerce cinsel organların deri bütünlüğünün bozulması gibi durumlar HIV virüsünün kana geçme imkânını arttırarak AIDS hastalığına zemin hazırlar.
Ters ilişki ya da arkadan ilişki şekillerinde de ifade edilebilen “anal seks” HIV virüsünün yayılmasında en önemli risk faktörüdür. Bu yüzden özellikle homoseksüel ve biseksüel erkekler AIDS konusunda ciddi bir risk altındadır
AIDS sadece cinsel ilişki yoluyla mı bulaşır ?
AIDS en yaygın şekilde cinsel ilişki yoluyla bulaşır. Çünkü diğer bulaşma faktörlerine maruz kalma ihtimali cinsel ilişki yaşama ihtimalinden daha düşüktür. Örneğin “HIV pozitif” olan birisinden kan almış olmak veya hemşirelerin daha önce HIV pozitif bir hastada kullanmış olduğu enjektör ile vücuda ilaç enjekte etmesi gibi durumlar da HIV virüsünün bulaşmasına sebep olur; ancak kişiler bu tip müdahaleleri ayda yılda bir kez yaptırır. Cinsel ilişki ise belli bir dönemden sonra sık sık yapılan bir şeydir. Bir risk faktörüne ne kadar maruz kalınırsa virüsün bulaşma ihtimali de o kadar artış gösterecektir.
Ülkemizde bu hastalık çok nadir görülür. Bu yüzden özellikle AIDS’in yaygın olarak görüldüğü ülkelerde yaşamış olan ve cinsel ilişki konusunda sınırı olmayan kişilerle birlikte olmadan önce iyi düşünmek gerekir. AIDS’in vücut sisteminde kendisini göstermesi oldukça uzun sürebilir ve kişi geri dönüşümsüz bir yola girmeden bunun farkına varmayabilir. Bazı durumlarda AIDS testi yaptıranlarda da ilk etapta HIV virüsü tespit edilemeyebilir ve kişi sağlıklı olduğunu sanarak virüsü pek çok kişiye cinsel ilişki ya da kan yoluyla bulaştırabilir.
Öncelikle AIDS hastalığının öpüşmeyle, tükürükle, ter ile, kucaklaşma, sarılma, tokalaşma gibi temas yolları ile bulaşma ihtimali yoktur. Bu kişiler aynı ortamda bulunabilir; aynı tuvaleti, aynı havuzu, aynı tabağı ve aynı eşyayı kullanabilirler. Ancak AIDS hastasının vücudunda yara varsa ve ona dokunan sağlıklı kişinin de temas edeceği organında (örneğin; elinde) yara varsa o zaman risk oluşabilir. Bu tür konulara dikkat edilmelidir.
AIDS bulaşma yolları net olarak 3 madde ile açıklanabilir:
- Korunmasız cinsel ilişki (Vajinal, anal, oral her türlü korunmasız cinsel ilişkide virüs bulaşma ihtimali vardır. HIV virüsü sadece bunlardan bir tanesidir. Bilindiği gibi başka mikroorganizmalarla enfekte olmuş cinsel organ HIV virüsüne karşı daha korunmasızdır.)
- HIV virüsü bulunan kan (Bu virüsü bulunduran kişilerin kanını ya da organını nakil yoluyla almak, onların kullanmış olduğu enjektörü kullanmak, onları yaralamış olan kesici alet ile yaralanmak bunların arasındadır. Ancak dış ortamda uzun süre kalmış olan HIV pozitif bir kan güneş ve oksijenin etkisi ile dakikalar içerisinde tamamen öleceği için düşük risk oluşturur. Kanın miktarı ve oraya bulaşma zamanı riskte belirleyicidir.)
- Anneden bebeğe geçiş (HIV virüsünü taşıyan anneden bebeğe bu virüsün geçme ihtimali yaklaşık %30’dur. Eğer anne gebelik süresince tedavi olursa bu halde bulaşma ihtimali %0,5’in altına düşer. Anneden bebeğe bu virüs; anne karnındayken, doğum sırasında ya da emzirirken geçebilir.)
AIDS bulaşma ihtimali yüzde kaç ?
AIDS hastasıyla ya da HIV-pozitif bir bireyle girilen cinsel ilişkiden HIV-negatif birisinin ne ölçüde etkileneceğini net olarak belirlemek imkânsızdır. Ancak bu konuda Avrupa’da “HIV-pozitif” ve “HIV-negatif” çiftler üzerinden geniş çaplı bir araştırma yapılmıştır ve araştırmalar ışığında şu sonuçlar çıkmıştır:
- Kondomu düzenli kullanan çiftlerde HIV virüsünün bulaşma oranı %0
- Kondomu düzensiz kullananlarda bulaşma oranı % 0,1 (Ancak eğer HIV ile enfekte olmuş eş sadece HIV-pozitif olma aşamasını aşıp, AIDS hastalığını ağır bir şekilde yaşamaya başlamışsa, bu virüsü eşine bulaştırma ihtimali 4 kat artmaktadır.)
- Erkek hastaların kadınları HIV virüsü ile enfekte etme riskinin, kadınların erkekleri enfekte etme riskinden 2 kat daha fazla olduğu saptanmıştır. Kadının vajinasında bulunan mukozanın ve vajen çeperindeki yarıklı yüzeyin virüsleri tutmada ve dolaşıma aktarmada elverişli olmasının bunda etken olduğu düşünülür.
- Genital yaralara sahip olan kişilerin HIV ile enfekte olma risklerinin diğerlerine oranla 5 kat daha fazla olduğu anlaşılmıştır. Bu da %40 gibi bir orana denk gelmektedir.
- Kondom kullanmadan yapılan anal ilişkide HIV ile enfekte olma oranı ise %28 olarak kayıtlara geçmiştir.
- Korunmasız yapılan oral ilişkide eldeki verilerce herhangi bir HIV bulaştırma durumu görülmemiştir. Ancak bu grupta değerlendirilen çiftlerin sayısının az olması, sonucun genellenebilirliği konusunda şüpheye düşürmektedir. Bu yüzden her halükarda oral ilişkide de kondom kullanımı tavsiye edilmektedir.
Bu araştırmalar aynı partner ile cinsel ilişkide bulunan kişiler üzerinden yapılmıştır. Devamlı farklı partnerlerle korunmasız cinsel ilişkiye girenlerin HIV başta olmak üzere pek çok enfeksiyon faktörüne maruz kalacağı da açıktır. Herhangi bir enfeksiyonu edinen birisinin HIV virüsüne karşı ne kadar savunmasız olduğu da göz önünde bulundurulmalı ve korunma konusunun üzerine düşülmelidir.
Aids testi
En erken evrede HIV virüsünün tespit edilebilmesi için risk grubu içerisinde olanların AIDS testi ya da HIV testi yaptırmaları gerekir. Bu hem kişinin kendi hayatı hem de cinsellik yaşayacağı diğer kişilerin hayatı için önemlidir ve önemli bir sorumluluktur.
AIDS testi (HIV testi) için ilgili laboratuarlarda şüpheli kişilerden enjektör ile alınan kan örneğine şu testler uygulanır:
- Elisa Testi : Bu test ile vücutta HIV virüsüne karşı geliştirilen antikorların sayısına bakılır. Bunlara Anti-HIV denmektedir. Bu antikorlar; HIV virüsü vücuda alındıktan yaklaşık 6-7 hafta sonra oluşmaya başlar. Hatta elisa testinde bu antikorların belirlenebilecek hale gelmesi 12-13 haftayı bile bulabilir. Yani kişiler şüpheli cinsel ilişkiden hemen sonra bu testi yaptırdıklarında bu virüsü almış olsalar bile muhtemelen sonuç negatif çıkacaktır ve kişi ileriki dönemlerde HIV virüsünü taşıyor olduğunu bilmeden yaşayacaktır.
- P24 Antijen Testi: P24 antieni, HIV virüsüne özgü olan bir proteine sahiptir. (Antijen: Vücuda dışarıdan gelen ve zarar verici olan proteinlerdir. Vücutta antikor oluşmasına sebep olur. Bakteriler, virüsler ya da parazitler birer antijendir.) Elisa testinden daha iyidir; çünkü 6 haftadan önce durum belirlenebilir. Virüs vücuda alındıktan yaklaşık 2 hafta sonra vücutta P24 antijeni ile antikor bağı kurulur. P24’lerin varlığı bu antijen-antikor bağı kurulduktan sonra görünür hale gelebilir. Kanda P24 varlığı, HIV varlığının açık bir kanıtıdır. Ancak antikor üretme hızı kişiden kişiye değişiklik gösterebileceğinden dolayı, yapılan bu testin de yanıltıcı negatif sonuç çıkarması ihtimali vardır. Bu yüzden 2. Haftadan itibaren belirli periyotlarla testi tekrarlatmakta fayda vardır.
- Nesil Antijen ve Antikor Testleri: Bu test elisa testi ve P24 antijen testine oranla çok daha hassas ve çok daha tutarlı bir testtir. Bu test ile P24 antijeni ile vücudun geliştirdiği antikorun bağ kurmasını beklemeye gerek kalmadan her ikisinin de kandaki konsantrasyonu ayrı ayrı değerlendirebilmek mümkündür. Bu yüzden yanıltıcılık oranı çok düşüktür. Ticari firmaların özel “test kitleri” ile bu test gerçekleştirilir. Test kitinin hassasiyetliği ile sonucun tutarlılığı doğru orantılıdır. Bu yüzden kişiler bu test kiti için doğru firmayı iyi araştırmalı ve mümkünse başvurdukları laboratuarlarda bunu sorgulamalıdır.
- HIV PCR Testi: Oldukça gelişmiş bir test yöntemidir. Normalde görüntüleyebilmenin mümkün olmadığı HIV virüsünü 9-11 gün içerisinde görüntülenebilecek duruma getiren uygulamalar yapılır. PCR (polimeraz zincir reaksiyonu) yöntemi ile kanda görülemeyecek kadar seyrek bulunan virüsün genetik materyali çoğaltılır. Virüs çoğaltıldığında incelenebilecek hale gelir. Bu halde görüntülenebilen virüsün genetik materyalinin HIV virüsüne ait olup olmadığı en kısa sürede anlaşılır. HIV PCR testi şüpheli cinsel ilişkiden 4 hafta sonra yapılırsa doğru sonuç çıkarma ihtimali %100’e kadar artacaktır.
HIV Doğrulama Testi: Yukarıda bahsi geçen testlerden pozitif sonuç elde ettikten sonra durumu tamamen netleştirmek adına bu test uygulanır. HIV Western Blot testi olarak anılan bu testin hassasiyetliği düşük olduğu için HIV virüsünün taramasında bu yöntem kullanılmaz. Diğer testlerde çıkan “HIV-pozitif” sonucunun bu testle doğrulanması için biraz süre gerekir. HIV virüsüne has olan p18, p24, p30, p40, p41, p53, p55, p68, gp41, gp120, gp160 proteinlerinden bir kısmı kanda tespit edildiği takdirde o kişinin HIV-pozitif olduğu doğrulanmış olur.
AIDS Tedavisi Nasıldır ?
Modern çağın vebası olarak nitelendirilen AIDS hastalığının %100 tedavisi günümüzde hâlâ mümkün değildir. Kişi ömrü boyunca bu hastalıkla yaşar. Hastalık bağışıklığın tamamen tükendiği ağır evreye girmeden önce tedavi edilmelidir. Aksi takdirde en basit bir soğuk algınlığı bile ölümü kaçınılmaz kılar.
AIDS hastalığının tedavisi var mı? AIDS tedavisi günümüz şartlarında hastalığın ilerlemesini engellemeye, bağışıklığı güçlü tutmaya ve yaşam süresini uzatmaya odaklıdır. Kişi tedaviyi iyi takip ettiği ve kendine iyi baktığı sürece yıllarca bu hastalıkla kaliteli bir hayat sürebilir.
İlaç Tedavisi:
HIV virüsünün çoğalmasını kontrol altına alan bazı ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlara “antiretroviral ilaçlar” denir. Bu ilaçlar HIV virüsünün sebep olduğu şikâyetlerin yaşanmasını fazlasıyla geciktirir ve yaşam süresini uzatır. Bu tedavi şekline antiretroviral tedavi denir. Antiretroviral ilaçların pek çok çeşidi çıkarılmıştır. Bu da pek çok türde hastaya hitap eden bir tedavi zenginliği oluşturur.
Doktorlar hastaya doğru antiretroviral ilacı seçebilmek için kan testlerinin sonuçlarından ve kişide ortaya çıkan belirtilerden yararlanır. P24 Antijen, HIV PCR gibi testler tedavi sürecini belirlemede önemli rol oynar.
Doktorlar henüz bağışıklık güçlüyken sırf HIV vücuda bulaştığı için ilaç tedavisine hemen başlamak istemez. Çünkü kullanılan ilaçların yan etkileri oldukça ağırdır. Eğer uygun ilaç seçilmemişse ve uygun tedavi uygulanmamışsa vücudun ilaca karşı direnç geliştirme ihtimali vardır ki bu en kötüsüdür. Kişinin bağışıklığı vücuda yeterli geldikçe bu şekilde devam edilir. İlk HIV virüsü belirtileri oluşana kadar hasta kan testleri ile takibe alınır. Kanda HIV oranı artmaya başladığında ve kişi çeşitli şikâyetler yaşadığında uygun bir antiretroviral ilaç belirlenir.
Dozlar doktorun belirlediği şekilde alınmalıdır ve kesinlikle istikrarlı olunmalıdır. Hayat düzeni ve özellikle beslenme düzeni bu ilaç rutinlerine uyumlu olmalıdır. İlaç tedavisini aksatmak HIV virüsünün vücutta artıp etkin hale gelmesi içim zemin hazırlar. Ayrıca vücut ilaçlara karşı direnç geliştirir. Bu da tedavinin sonuç verememesine; dolayısı ile ölüme doğru giden bir tablonun oluşmasına zemin hazırlar.
AIDS Hastalığı İçin Hangi Doktora Gidilmeli ?
AIDS, HIV virüsünün oluşturduğu bir enfeksiyon çeşididir. Bu yüzden hastanelerin Enfeksiyon Hastalıkları Bölümlerine başvurmak gerekir. Enfeksiyon hastalıkları bölümü Mikrobiyoloji Laboratuarları ile paralel çalışır. Kişiler direk herhangi bir Biyokimya Laboratuarına başvurarak AIDS testi yaptırmak istediğini söyleyebilir. Ancak bazı laboratuarlar prensip gereği doktor önerisi ile bu testi yapar. Şüpheli ilişkinin ne kadar süre önce yaşandığı da çok önemlidir.
En erken evrede teşhis eden gelişmiş HIV tarama testlerinde bile küçük bir ihtimal de olsa sonuç yanıltıcı çıkabilmektedir. Bu yüzden şüpheli cinsel ilişkiden hemen sonra laboratuarlara başvurmak anlamsız olacaktır. En az 2, en fazla 12 hafta sonra bu tarama testleri yaptırılmalıdır. Mümkünse belirli aralıklarla bu testler tekrarlatılmalı ve durum takip altına alınmalıdır.
Kişiler bağlı bulundukları sağlık ocaklarına başvurup durumu anlatarak da
AIDS testi uygulaması yapan
Biyokimya Laboratuarlarına sevk isteyebilir.
SağlıklıHayat.Net
User Rating:
5
( 4 votes)